Gazetecilik, bir toplumun vicdanıdır. Halkın haber alma hakkı, bir ülkedeki en temel özgürlüklerden biridir. Ancak bugün, ne yazık ki bu özgürlük her zamankinden daha büyük bir tehdit altında. Gazeteciler, yalnızca işlerini yaptıkları için gözaltına alınıyor, yargılanıyor, susturulmaya çalışılıyor.
Bu durum, sadece bireysel bir mesele değil; demokrasinin geleceğiyle ilgili bir sorundur. Bir gazeteciyi susturmak, yalnızca onun sesini kısmak değildir. Aynı zamanda halkın gerçeğe ulaşmasını engellemek, toplumun bilgilenme hakkını gasp etmektir. Eğer gazeteciler korkutulursa, eğer kalemler baskıyla kırılırsa, geriye yalnızca sessizlik kalır.
Gazetecilik suç değildir. Eleştiri, soru sorma hakkı, araştırma yapma özgürlüğü bir demokrasinin olmazsa olmazıdır. Ancak son dönemde, doğruyu yazan, gerçeği ortaya koyan gazeteciler ya gözaltına alınıyor ya da hukuki baskılarla susturulmaya çalışılıyor. Bu, yalnızca gazetecilere yönelik bir tehdit değil, toplumun tamamına verilen bir gözdağıdır.
Hangi görüşten olursa olsun, hangi kurumda çalışırsa çalışsın, gazetecilerin özgürlüğü savunulmalıdır. Çünkü bir ülkede basın özgürlüğü yoksa, halkın gerçekleri öğrenme şansı da yoktur. Ve bir toplum, sadece kendisine sunulan, denetlenen, filtreden geçirilen bilgilerle yetinirse, o toplumun geleceği kararır.
Bugün, gazetecilerin özgürlüğüne sahip çıkmak, yalnızca bir meslek grubunu savunmak anlamına gelmez. Bu, herkesin doğru habere ulaşma hakkını korumaktır. Kalemlerin kırılmasına, seslerin susturulmasına izin verirsek, kaybeden yalnızca gazeteciler değil, hepimiz oluruz.